Atatürk'ün Askeri-Politik Dehası ve İleri Görüşlülüğü
Mustafa Kemal Atatürk'ün askeri dehasının yanında bir diğer önemli vasfı, dünya siyasetine vakıf bir lider olmasıydı. Dünya üzerindeki politik gelişmeleri çok yakından takip ediyor ve her konuda son derece isabetli tahliller yapıyordu. Siyasi konulardaki öngörüleri, onun bu ileri görüşlülüğünü tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır. Vefatının üzerinden 60 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen, onun söylediklerinin birer birer gerçekleşiyor olması, bu açıdan son derece önemlidir. Bu konuyla ilgili bir örnek Atatürk ile Amerikan generali MacArthur arasında geçen bir görüşmedir:
Son
harbin kahramanı ve Japonya fatihi General MacArthur 1932 yılında Türkiye'yi
ziyaret etmişti. Bu vesile ile, Türkiye'nin lideri ve reformcusu Atatürk ile
tanışma fırsatı da kendisine verilmiş oldu. Her iki büyük asker karşılaştıkları
anda birbirlerine karşı büyük yakınlık duydular. Sıcak bir atmosfer ve
samimiyet içinde devam eden bu uyumlu görüşme esnasında; dünya konularına
temasla; hem ümit, hem korku dolu olarak gelecek hakkındaki düşüncelerini ifade
ettiler.
Atatürk, Avrupa'nın durumu konusunda
MacArthur'un sorusunu şöyle yanıtlamıştı:
Versailles Anlaşması, 1. Dünya Savaşı
nedenlerinden hiçbirini kaldırmamıştır. Tersine, dünün başlıca düşmanları
arasındaki uçurumu büsbütün derinleştirmiştir. Galipler, yenilenlere barış
koşullarını zorla onaylatırken bu ülkelerin etnik, jeopolitik ve ekonomik
özelliklerini görmemiş, yalnızca düşmanlık duygularıyla girişimlerde
bulunmuşlardır. Böylece bugün içinde bulunduğumuz barış dönemi sadece
"silahları bırakma" olmuştur. Eğer siz Amerikalılar, Avrupa işleriyle
uğraşmaktan caymasaydınız, bu "silahları bırakma" dönemi uzar ve bir
gün barışa varılabilirdi.
Bence, dün olduğu gibi, yarın da
Avrupa'nın geleceği, Almanya'nın davranışlarına bağlı görünüyor. Büyük bir
dinamizme sahip olan 70 milyonluk çalışkan ve disiplinli bir millet, ulusal
tutkularını kamçılayacak bir siyasal akıma kendilerini kaptıracak olursa,
Versay Sözleşmesi'ni ortadan kaldıracaktır."
Atatürk, "Almanya'nın
çok kısa sürede, İngiltere ve Rusya dışında bütün Avrupa'yı egemenliği altına
alacak güçte ordu kurabileceğini, savaşın en geç 1940-45 yıllarında
patlayacağını, Fransa'nın güçlü bir ordu kurma yeteneğini yitirdiğini ve
İngiltere'nin adalarını korumak için Fransa'ya güvenemeyeceğini"52 söylemiş, bu tahminler ilerleyen yıllarda aynen
gerçekleşmiştir.
Atatürk'ün İtalya konusundaki görüşü ise şöyledir :
İtalya, Mussolini'nin yönetiminde
unutulmayacak aşamalar yapmıştır. Eğer Mussolini, gelecekteki savaşın dışında
kalabilmek başarısını gösterebilirse, barış masasına güçlü bir devlet olarak
oturabilir. Ama korkarım ki, İtalya'nın
bugünkü lideri Sezar rolünü oynamaktan kendini alamayacaktır. Bu da İtalya'nın
askeri bir gücü olmadığını hemen ortaya çıkaracaktır.
İtalya hakkındaki bu tahmin de doğru çıkmış, Mussolini'nin
ordularının hiç de güçlü olmadığı II. Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında açıkça
ortaya çıkmıştır.
Atatürk, General MacArthur ile yaptığı konuşmada, Amerika'nın
geçen savaşta olduğu gibi tarafsız kalamayacağını ve savaşa katılmasıyla
Almanya'nın yenileceğini de belirterek, sözlerini Sovyet ve Japon tehlikelerine
dikkat çekerek şöyle sürdürmüştür :
Avrupa'da
çıkacak savaşı kazanan ne İngiltere, ne Fransa, ne de Almanya olacaktır. Savaşı
Bolşevik Rusya kazanacaktır. Rusya'nın yakın komşusu ve onlarla en çok savaşmış
bir ulus olarak biz Türkler, oradaki olayları yakından izliyoruz. Tehlikeyi
bütün çıplaklığıyla görüyoruz. Uyanan doğu halklarının duygularını pek güzel
kullanan, onları okşayan ve kinlerini dile getirmesini bilen Bolşevikler, yalnız Avrupa'ya değil, Asya'ya
da gözdağı veren bir güç haline gelmektedir.
Avrupa devlet adamları başlıca
anlaşmazlık konularını her türlü bencillikten uzak, yalnızca genel çıkarlar
yönünden ele almazlarsa, korkarım ki, felaket önlenemeyecektir. Avrupa'nın
sorunu artık İngiltere, Fransa ve Almanya arasındaki anlaşmazlık değildir.
Bugün Avrupa'nın doğusunda bütün
uygarlığı, üstelik insanlığı tehdit eden yeni bir güç belirmiştir. Bütün maddi
ve manevi olanaklarını topluca, bir dünya devrimi için seferber eden bu korkunç
güç, üstelik Avrupa ve Amerikalıların bilmedikleri yepyeni politika yöntemleri
uygulamakta ve karşıtlarının en küçük hatalarından bile yararlanmaktadır. Kanaatime göre Avrupa'da çıkacak bir harp,
hemen Asya'ya sıçrayacak ve Japonya, Asya üzerindeki arzuları için lüzumsuz
kahramanlıklara kalkışacaktır.53
II. Dünya Savaşı, tam da Atatürk'ün 1932 yılındaki bu analizine
göre gelişmiş, Avrupa'daki savaşın en büyük galibi, Almanya'nın yenilgisinde en
büyük pay sahibi olan Sovyet Rusya
olmuştur. Bunun ardından Sovyet Rusya tüm Doğu Avrupa ve Orta Asya
üzerinde hakimiyet kurmuştur. Japonya ise tam Atatürk'ün öngördüğü gibi
"Asya üzerindeki arzuları için lüzumsuz kahramanlıklara kalkışmış",
Çin'i işgal etmiş, ardından Pasifik'te yayılmaya çalışmıştır.
Yukarıda alıntı olarak aktardığımız bu sözleri, Türk Milleti'ne
modern Türkiye Cumhuriyeti'ni hediye eden Mustafa Kemal Atatürk'ün dünya
politikasını ve dünya üzerindeki siyasi gelişmeleri çok yakından takip eden ve
son derece isabetli tahliller yapıp değerlendirebilen büyük bir devlet adamı
olduğunu da ortaya koymaktadır. Atatürk Almanya'nın ve İtalya'nın 2. Dünya
Savaşları'ndaki rolünü, Rusya'nın kazanacağı gücü yüzde yüz isabetle tahmin
etmiş, önlem alınmazsa savaşın kaçınılmaz olacağını ortaya koymuştur.
Atatürk'ün gerek Türkiye, gerekse dünyaya ilişkin yargıları hep
doğru çıkmıştır. Devrim Tarihi ve
Toplumbilim Açısından Atatürk adlı eserde Atatürk'ün bu yönü şu şekilde
anlatılır:
... Birinci Dünya Savaşı'nı kaybedeceğimiz, İkinci Dünya
Savaşı'nın çıkacağı, Kral Edward'ın Madam Simpson için tahtından ayrılacağı,
Mussolini'nin halkı tarafından linç edileceği, İkinci Dünya Savaşı'nda
Romanya'nın kaderi, Hatay konusunda Fransa'nın tutumu hep doğru tahmin ettiği
olaylardır... Özellikle uluslararası ilişkilerde belirginleşen bu ileri
görüşlülük 1935 yılında Gladys Baker'ın ağzından aktarılan şu öyküde iyice
vurgulanır:
"Savaş çıktığı takdirde Amerika
tarafsızlık siyasetini koruyabilecek mi?"
"Olanak yok" dedi. "Olanak yok. Eğer savaş çıkarsa,
Amerika'nın milletler topluluğunda işgal ettiği yüksek durumu herhalde etkili
olacaktır. Coğrafi durumları ne olursa olsun, milletler birbirlerine birçok
bağlarla bağlıdırlar."54
Atatürk Kurtuluş Savaşı sırasında yaptığı tahminlerle de çok iyi
bir komutan olduğunu, ileri görüşlülüğünü ve üstün askeri bilgisini ortaya
koyuyordu. Yunus Nadi'nin aktardığı aşağıdaki olay onun, düşmanını ne kadar iyi
tanıdığını da ortaya koymaktadır:
Sakarya Muharebesi'nden sonraydı.
Erkan-ı harp zabiti cepheden alınan malumatı Başkumandan Müşir Gaze Mustafa
Kemal'e okuyordu. Malumat meyanında cephe kumandanlarından birinin Seyit Gaze
veya Döker'in bilmem ne kadar şark veya şimalinde bir düşman fırkası
görüldüğünden bahsediyordu. Paşa kaşlarını çatarak, "Hayır, orada düşman
fırkası olamaz ve yoktur. Yazınız, iyi baksınlar!" dedi. Erkan-ı harp
zabiti gittikten sonra orada iki saat daha kaldı. Biz öğle yemeği yerken, zabit
tekrar geldi. "Haber aldım, filhakika (gerçekten) orada düşman fırkası
yokmuş efendim" dedi. Cephedeki kumandan gözle görülen bir düşman
fırkasından bahsederken, Gazi Paşa, altı yüz kilometre uzaktan orada düşman
fırkası olmadığını görüyor ve ihtar ediyordu.55
Dipnotlar
51. http://www.tekadam.8k.com/52.html
52. Şahin Arıcak, Armada Dergisi, 1995; http://www.kho.edu.tr/yayinlar/btym/bilgibankasi/askeribil/ataturkun_askeri_politik_kehaneti.htm
53. Şahin Arıcak, Armada Dergisi, 1995; http://www.kho.edu.tr/yayinlar/btym/bilgibankasi/askeribil/ataturkun_askeri_politik_kehaneti.htm
54. Emre Kongar, Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk, 4. basım, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1999, s. 141-142
55. Emre Kongar, Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk, 4. basım, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1999, s. 140
Yorumlar
Yorum Gönder